18 Mayıs 2025 Pazar

Aile Bakanlığı'ndan Tartışma Yaratan Kavram Kararı! Şok Gelişme!

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın 2025 yılını "Aile Yılı" ilan etmesiyle birlikte yayımlanan bir genelge, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Genelge, özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBTİ+ hakları ve cinsel yönelim çeşitliliği gibi evrensel hak temelli kavramları hedef almasıyla dikkat çekiyor. 2 Mayıs 2025 tarihinde tüm il müdürlüklerine gönderilen bu belge, kadınların, LGBTİ+ bireylerin ve çocukların hak mücadelesini görmezden gelen bir yaklaşım sergiliyor.

Hedefteki Kavramlar ve Tepkiler

Genelgede, "toplumsal cinsiyet", "toplumsal cinsiyet kimliği", "LGBT", "SOGIESC" (cinsel yönelimler, cinsiyet kimlikleri, cinsiyet ifadeleri ve cinsiyet özellikleri) ve "kapsamlı cinsellik eğitimi" gibi kavramların "aile yapısına zarar verdiği" iddia ediliyor. Ancak bu kavramlar, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve pek çok uluslararası sözleşmede bireysel özgürlüklerin ve eşitliğin temel taşları olarak kabul ediliyor. Bu durum, devletin insan hakları yükümlülükleriyle açık bir çelişki oluşturuyor ve çeşitli kesimlerden tepkilere neden oluyor.

Bakanlığın bu yaklaşımı, toplumsal cinsiyetin "biyolojik cinsiyetin ötesine geçen" bir inşa olduğu yönündeki bilimsel ve akademik literatürü "tehdit unsuru" olarak tanımlamasıyla daha da belirginleşiyor. Bu durum, sadece farklı cinsiyet kimliklerine sahip bireyleri hedef almakla kalmıyor, aynı zamanda kadınların patriyarkal sistem içindeki eşitsizliklere karşı verdikleri mücadeleyi de görmezden geliyor.

Uluslararası Taahhütler ve İhlaller

Türkiye'nin taraf olduğu Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve daha önce imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini hem anayasal düzeyde hem de politik alanda temel bir yükümlülük olarak tanımlar. Ancak Bakanlığın yayımladığı bu genelge, uluslararası insan hakları belgelerine karşı ideolojik bir pozisyon alma çabasını akla getiriyor. Bu durum, Türkiye'nin uluslararası arenadaki itibarını zedeleyebilecek bir adım olarak değerlendiriliyor.

Genelgede ayrıca eğitim içeriklerine doğrudan müdahale çağrısı yapılması, bilimsel bilgiye, pedagojik özgürlüğe ve ifade hakkına doğrudan bir müdahale niteliği taşıyor. Eğitici eğitimleri, hizmet içi programlar ve kamuya yönelik farkındalık çalışmalarında söz konusu kavramların yer almaması gerektiği ifade ediliyor. Bu durum, eğitim camiasında da büyük bir endişe yaratıyor.

Genelgenin Muhtemel Etkileri

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın bu genelgesi, toplumda ayrışmaya ve kutuplaşmaya yol açabilecek potansiyele sahip. Özellikle LGBTİ+ bireylerin haklarının kısıtlanması ve toplumsal dışlanmaya maruz kalmaları riski bulunuyor. Ayrıca, kadınların eşitlik mücadelesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yapılan çalışmaların da sekteye uğraması söz konusu olabilir.

Genelgenin, kamu kurumları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları üzerinde yaratacağı baskı da göz ardı edilmemeli. Aile odaklı politikalar yürütülürken, bazı kavramların kullanımına getirilen sınırlamalar, bilimsel araştırmaların ve akademik çalışmaların önünü tıkayabilir. Bu durum, Türkiye'nin bilimsel ve kültürel gelişimine de olumsuz etki edebilir.

Sonuç

Aile Bakanlığı'nın bu tartışmalı genelgesi, Türkiye'de insan hakları, eşitlik ve özgürlükler alanında geriye gidişe işaret ediyor. Genelgenin toplum üzerindeki etkileri ve uluslararası alandaki yankıları yakından takip edilmeli. Sivil toplum kuruluşları, insan hakları savunucuları ve ilgili tüm paydaşların bu konuda duyarlı olması ve gerekli adımları atması büyük önem taşıyor. Unutulmamalıdır ki, eşitlik, özgürlük ve insan hakları tüm bireyler için vazgeçilmezdir ve korunması gereken temel değerlerdir.

İlgili Haberler