Türkiye'de Medya: Tarafını Seç Yoksa Susturulacaksın!
Gündem

Türkiye'de Medya: Tarafını Seç Yoksa Susturulacaksın!


26 May 20255 dk okuma15 görüntülenmeSon güncelleme: 17 June 2025

Türkiye'de medya ortamı giderek daha da kutuplaşırken, vatandaşlar gerçek ve tarafsız habere ulaşmakta zorlanıyor. Eskiden gazeteler, köşe yazarlarıyla güne başlama ritüelinin bir parçasıyken, günümüzde haber kanalları ve yayınlar adeta birer cepheye dönüşmüş durumda. Peki, bu kutuplaşmanın ortasında halk ne yapıyor? İşte Türkiye'deki medya düzenine dair çarpıcı bir bakış.

Medyanın Taraf Seçimi: Halk Nerede?

Günümüzde televizyonu açmak veya haber okumak, bir bilgelik sınavına dönüşmüş durumda. Çünkü artık haber izlemek için değil, taraf seçmek için ekran karşısına geçiyoruz. Sabah bir kanalı açıyorsunuz, iktidarı öven haberler; akşam başka bir kanalı açıyorsunuz, iktidarı yerin dibine sokan haberler. Orta yol yok. Yandaş mısın, muhalif misin kardeşim? Başka seçenek sunan yok. Halbuki habercilik bir taraf tutma mesleği değildir. Habercilik, halk adına gözetleme işidir. Ama bizde medya artık halkı değil, sahibini gözetliyor.

Eskiden manşetler ses getirirdi, gazeteciler de cesaretleriyle… Şimdi? Manşetlere değil, manşet atanların kim olduğuna bakılıyor. Habere değil, haberin hangi taraftan geldiğine inanılıyor. Gerçek mi? Onu sormak bile safdillik sayılıyor artık. Eskiden bir gazetecinin kalemi vardı. Şimdi kartviziti var: "X kanalında yorumcu", "Y gazetesi yazarı", “Tarafsız gazeteci (!)” Ama dikkat: Tarafsızsa bile, ya 'bizden' ya 'onlardan'. Bir gün "vatan haini" ilan edilen biri, ertesi gün “cesur gazeteci” oluyor. Yalnızca kimin yanında durduğuna göre değişiyor her şey.

Algı Yönetimi ve Halkın Güvensizliği

Yandaş medya diye bir tabir çıktı, yetmedi karşısına “muhalif medya” kondu. Haberci kalmadı, hepimiz yorumcu olduk. Kameraman bile kadrajı seçerken “taraflı” düşünüyor artık. Bugün ekranları açın… Bir kanal “ülke uçuyor” derken, Yanındaki kanal “ülke çöküyor” diyor. Biri “emekliye müjde” diyor, Öteki “emekli açlığa mahkûm” diye bağırıyor. Bir kanal çıkıyor, enflasyon %70 diyor, diğeri “ekonomi şahlanıyor” diyor. Biri diyor “demokrasi yok”, diğeri diyor “özgürlüğün dibine vurduk”. Ekranda 8 kişi konuşuyor, bir tanesi bile halkı anlatmıyor. Artık ekrana çıkanlar halkı değil, birbirini dinliyor. Her akşam tartışma programlarında "sen sus", "sen susma", "ben senin sesini bastırayım" yarışı var. Ne bilgi var, ne çözüm var… Ama çok ses var. Hangisi doğru? Hangisi yalan? Kimse bilmiyor. Çünkü artık bilgi değil, algı satılıyor bu ülkede.

Peki halk ne yapıyor? Halk artık habere güvenmiyor. Kimse inanarak izlemiyor. “Bu kanal kimin?” diye soruyor önce. Çünkü her haberin başında önce sahiplik kontrolü yapılmalı! Bağımsız mı? Değil. Tarafsız mı? Unut gitsin. Bunu biz seçmedik. Bizi buna alıştırdılar. Haberi alırken sorgulayan değil, savunmaya geçen bir topluma dönüştük. Birine “şu yanlış” diyorsun, hemen cevap: “Ama sizinkiler de…” Sanki gazetecilik, mahalle kavgası.

Gerçeğin Peşinde: Halkın Haber Alma Hakkı

Oysa halkın ihtiyacı olan şey şu: Gerçek. Çıplak, filtresiz, tarafsız gerçek. Ama artık gerçek, reklam arası kadar kısa. Başlık çarpıcıysa içerik ne olursa olsun. Gazeteler manşet değil, manipülasyon basıyor. Televizyonlar haber değil, tribün programı yayınlıyor. Şimdi bir soru: Bu ülkede halkın haber alma hakkı ne kadar güvenli? Cevap çok net: Halk, haber almıyor artık. Halk, propaganda izliyor. Yandaş izliyor, muhalif izliyor. Ama halkın sesi yok. Ve asıl sesini kaybeden, her iki tarafın arasında sıkışıp kalan o büyük kalabalık.

Basın özgürlüğü bir gazetecilik meselesi değildir sadece. Bu bir demokrasi meselesidir. Çünkü gerçek özgürlük, iktidarı da muhalefeti de aynı mercekten görebilen dürüst gazetecilikle mümkündür. Ve eğer bir ülkede haber, gerçekten çok, sahibine göre değer kazanıyorsa… Orada halk sadece izleyicidir. Vatandaş değil.

Biz, tam ortada kalan gazeteciler… Biz sadece işimizi yapmaya çalışanlardanız. Ne yandaşız, ne candaş.

Sonuç olarak, Türkiye'deki medya ortamının kutuplaşması, halkın doğru ve güvenilir bilgiye erişimini zorlaştırmaktadır. Tarafsız ve bağımsız gazeteciliğin önemi her zamankinden daha fazla hissedilirken, vatandaşların haber kaynaklarını sorgulaması ve farklı perspektifleri değerlendirmesi büyük önem taşıyor. Unutmayalım ki, gerçek özgürlük, dürüst gazetecilikle mümkündür.